BASIN BÜLTENİ - Ultrahabitat

29/04/2016 - 31/07/2016


Zilberman Gallery, Berlin’deki yeni mekanında gerçekleşecek ilk sergisi Ultrahabitat’ı duyurmaktan gurur duyar. Galeri Weekend-Berlin sırasında, 28 Nisan günü açılacak olan sergide, Heba Y. Amin, Burçak Bingöl, Azade Köker,Şükran Moral, Imran Qureshi ve Walid Sitinin işleri yer alacak. Zilberman Gallery, İstanbuldaki sekiz senelik başarılı çalışmalarını Berlindeki mekanıyla uluslararası platforma taşıyacak.

Eğer insanların kimliğinin sadece fiziksel olarak mimari yapılar ile değil de aynı zamanda psikolojik olarak yaşadıkları kültürel değerlerden beslendiğini kabul edersek, şehir hayatının her şeyden evvel heterojen olduğunu kabul etmemiz gerekir.

Gittikçe globalleşen dünyada devletler, heterojen toplumları kontrol etmekte zorlanmakta ve bu yüzden de sosyal olarak ikili bir durum ortaya çıkmaktadır. Sosyal düzeni ve kontrolü sağlamak için, sosyo-politik önlemler alınmakta ve bu önlemler de şehir hayatının temelindeki heterojenliği hiçe saymaktadır.

Alman-Amerikalı filozof, sosyolog ve politik felsefeci Herbert Marcuse’nin baskıcı hoşgörü kavramı, savaş sonrası kitle kültürünün, medyanın özellikle devlet kontrolü altında olduğundaki gücünün siyasi baskılamayı desteklediğini ve bu baskının da toplumsal karmaşıklığı doğurduğunu söyler. Sonuç olarak da durmadan değişen yaşam biçimleriyle çelişen koşulların sıkıştırdığı toplum kendini kapana kısılmış hisseder.

Heba Y. Amin’in desenleri, arzulanan meskenin antitezi olarak okunabilir. İşler, mimari görseller değildir; sanatçı, terk edilmiş evlerin, bazı şehir manzaralarının distopik boyutunu temsil etmeyi hedefler. Amin’in siyah ve beyaz gibi kontrast renkler kullanması, başarısız olmuş mimarinin insanların günlük hayatını nasıl etkileyebileceğinin altını çizer.
Burçak Bingöl, izleyicinin geleneksel obje algısını sorgular. Sanatçının objeleri, dekoratif ile işlevsel arasında gidip gelir. Bingöl’ün pratiğinde süsleme önemli bir yer tutar; işlerinin cezbedici çekiciliği, izleyicilere bu objelerin kültürel olarak taşıdıkları rolün ötesinde bir şey olup olmadıklarını düşündürür. 
Azade Köker’in işleri, bireyin günümüzdeki durumu ve bireyin hem doğa hem şehirle olan ilişkisi ile ilgili yorum yapar. Sanatçının şehir ve doğadaki parçalanmış kültür ve kimliklere atıfta bulunan resimleri, sadece doğayı temsil etmez; doğanın tek boyutlu bir hal olmasının ötesine geçmeye çalışır. Çok boyutluluğa talep olarak okunabilecek resimlerde ağaç çoğu zaman doğal, akışkan bir halin simgesi olarak kullanılır.
Şükran Moral’in performansları, ataerkil toplumları ve bu toplumların adetlerini, devletin denetim mekanizmalarını eleştirir. Özgür olarak hangi ülkede yaşayacaklarını seçmekte zorlanan göçmenler, evlilik gibi geleceklerini derin ve kalıcı olarak etkileyecek kararlar vermekte ve bu sayede oturma izni almaktadırlar. Çoğu zaman mizah ve cinsel kışkırtmayı işlerinde kullanan Moral, izleyicilerin özgürleşme süreçlerini tekrar gözden geçirmeye davet eder.
Imran Qureshi’nin işleri, Babür minyatür resimlerini çıkış noktası olarak alır. Sanatçı, eski yazıdaki biçimleri soyut biçimlere dönüştürür. Pakistan’da yaşayan Qureshi, ülkesindeki savaş hali ve sosyal karışıklıkları kullanan anlatımlar yaratır. Sanatçının imzası olan lekeleme, sürme işaretleri, izleyicinin anlayabileceğinin ötesinde olan bir gerçekliğin alegorik birer temsiliyetidir.
Daha önce üç kere Venedik Bienali’ne katılmış olan Walid Siti, toplumdaki müşterek hafızayı konu olarak alır. İşlerini etkileyen sosyo-politik gerçekler arasında savaş, göç, sürgün sayılabilir. Doğal manzara ve simgelerin sembolik rollerini tartan sanatçı yeni şekiller üretip doğadaki biçimlere atıfta bulunarak insanların savaş, göç ve sürgünlerden dolayı yaşadıkları trajedilerin yansımalarını üretir.

Daha fazla bilgi ve görsel için lütfen Kai Heinze ile iletişime geçiniz: kai@galerizilberman.com

KONUŞMALAR VE ETKİNLİKLER >>

> Generalin Leyleği - Sunum Performans



Sanatçı Sayfaları
  - Heba Y. Amin
  - Azade Köker
  - Imran Qureshi
  - Şükran Moral
  - Walid Siti
  - Burçak Bingöl

Sergideki Çalışmalar